Evrimciler yıllardır sahte teorilerinin gerçekliğini ispatlamak için çeşitli yollara başvururlar. Ancak ortada bu sahte teoriyi ispatlayacak tek bir delil bile olmadığı için genelde kendi kendilerine delil üretme yoluna giderler. Oradan buradan buldukları kemik parçalarını birleştirip, canlı fosilleri yapmaya çalışırlar sonra “işte bizim atamız” diye fosili önümüze koyarlar. Tek bir diş bulurlar toprak altında, o dişten yola çıkarak kocaman bir aile resmederler işte büyükbabalarımız diye. (Tabi sahte çizimlerdeki bu ailenin en önemli özelliği üyelerinin yarı maymun, yarı insan olmasıdır.) Tek bir kemik bulurlar “İşte mükemmel kayıp halka!” diye ortaya fırlarlar.  Sahte embriyo çizimleri, sahte at serileri, sahte yarı-sürüngen, yarı-kuş fosilleri yıllardır karşımıza çıkan evrimci çırpınışlardır. Fakat tüm bu sahte çizimlerin, fosillerin, delillerin, hiç birisinin gerçek olmadığı özellikle son yıllarda teknolojinin ve paleontoloji, arkeoloji, genetik, biyoloji gibi bilim dallarının gelişmesiyle ispatlanmıştır. Yıllardır evrimciler ortaya çıkarttıkları her sahte delil de hüsrana uğramışlardır, uğramaya da devam edeceklerdir.

Evrimcilerin tarihte yaptıkları en büyük sahtekârlıklardan birisi PILTDOWN ADAMI’dır.

Ünlü bir doktor ve amatör bir paleontolog olan Charles Dawson, 1912 yılında, İngiltere'de Piltdown yakınlarındaki bir çukurda, bir çene kemiği ve bir kafatası parçası bulduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Çene kemiği maymun çenesine benzemesine rağmen, dişler ve kafatası insanınkilere benziyordu. Bu örneklere "Piltdown Adamı" adı verildi, 500 bin yıllık bir tarih biçildi ve çeşitli müzelerde insan evrimine kesin bir delil olarak sergilendi. 40 yılı aşkın bir süre, üzerine birçok bilimsel makaleler yazıldı, yorumlar ve çizimler yapıldı. Dünyanın farklı üniversitelerinden 500'ü aşkın akademisyen, Piltdown Adamı üzerine doktora tezi hazırladı. Ünlü Amerikalı paleoantropolog H. F. Osborn da 1935'te British Museum'u ziyaretinde, "doğa sürprizlerle dolu; bu, insanlığın tarih öncesi devirleri hakkında önemli bir buluş" diyordu.

Fakat 1949 yılında olanlar oldu ve British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme metodu olan "flor testi" metodunu, eski bazı fosiller üzerinde denemek istedi. Bu yöntemle, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bir deneme yapıldı. Sonuç çok şaşırtıcıydı. Yapılan testte Piltdown Adamı'nın çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı. Bu, çene kemiğinin toprağın altında birkaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu. Az miktarda flor içeren kafatası ise sadece birkaç bin yıllık olmalıydı.

Flor metoduna dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araştırmalar, kafatasının ancak birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çıkardı. Çene kemiğindeki dişlerin ise suni olarak aşındırıldığı, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların ise çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı. Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekârlık 1953 yılında kesin olarak ortaya çıkarıldı. KAFATASI 500 YIL YAŞINDA BİR İNSANA, ÇENE KEMİĞİ DE YENİ ÖLMÜŞ BİR ORANGUTANA AİTTİ! Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti. Daha sonra da bütün parçalar, eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelendirilmişti. Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu. Sahtekârlığı ortaya çıkaran ekipten Le Gros Clark "dişler üzerinde yıpranma izlenimini vermek için, yapay olarak oynanmış olduğu o kadar açık ki, nasıl olur da bu izler dikkatten kaçmış olabilir?" diyerek şaşkınlığını gizleyemiyordu. Tüm bunların üzerine "Piltdown Adamı", 40 yılı aşkın bir süredir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıldı.

Evrimci sahtekârlık o kadar ileri boyutlardaydı ki, 40 yıl boyunca el yapımı bir fosil bütün bilim çevrelerini ve bütün insanlığı aldatmıştı. Bu durum evrim tarihindeki en büyük kara lekelerden biri olarak yerini aldı. Evrimci antropoloji profesörü Pat Shipman bu büyük aldatmacanın etkisini şu şekilde tarif etmişti:

Keşfi 1912 yılında açıklanan Piltdown fosilleri, bu kalıntıların hileyle yerleştirilmiş, değiştirilmiş bir sahtekârlık olduğunun anlaşılmasına yani 1953 yılına kadar, paleoantropolojinin en büyük beyinlerinin pek çoğunu aldattı. (Pat Shipman, "On the Trail of the Piltdown Freudsters" New Scientist, vol. 128, 1990, s. 52 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 197)

Gazeteci, yazar ve filozof Malcolm Muggeridge ise Piltdown Adamı fosili gibi sahtekârlıklarla ayakta tutulmaya çalışılan evrim teorisinin tüm insanlığı düşürdüğü durumu şu sözlerle tarif ediyordu:

Evrim teorisinin, özellikle de onun uygulandığı alanların, gelecekte tarih kitaplarındaki en büyük espri konularından biri olarak yerini alacağına ikna oldum. Gelecek nesiller, oldukça zayıf ve şüpheli hipotezin inanılmaz bir saflıkla kabul edilebilmesini şaşkınlıkla karşılayacaklardır... (Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids MI, Eerdmans, 1980, s. 59 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 253-254)



Didem RAHVANCI

http://didem-rahvanci.com