Gönül Dağı’nda Art Niyetsiz İnsan İlişkileri, Yardımlaşma, Arkadaşlık ve Sevgi Var…”

“Teknoloji Geliştikçe Özelliklerimizi Kaybettik, Yavanlaştık Diye Düşünüyorum…”

Zerrin Sümer’den Oyuncu Olmak İsteyen Gençlere Öneriler…

 

“Uzun Bir Yolculuktur, Yol Hiç Bitmez…”

 

Bozkırda bir Anadolu masalını anlatan ve geçtiğimiz sezon milyonlarca izleyiciyi TRT 1 ekranlarında buluşturan Gönül Dağı’nın Kurban Bayramı’nda ekrana gelecek Gönül Dağı “Kurban” özel bölümünde,  sanat dünyasının usta ismi Zerrin Sümer de rol alıyor.


 

Sümer, dizide huzurevinden kaçan “Dürdane” karakteriyle yine muhteşem bir performans sergiliyor. Sümer ile hem reyting rekortmeni diziyi hem de özel-sanat yaşamıyla ilgili bilinmeyenleri konuştuk.

 

 

-Gönül Dağı, ilk bölümden itibaren izleyiciler tarafından çok sevilen her bölümüyle reyting rekorları kıran bir dizi… Siz bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Gönül Dağı’nın diğer dizilerden farkları nelerdir?

 

-Herkesin bir şekilde köyle ilgisi vardır bence. İçinde yaşamasalar bile yakınlarının, akrabalarının, arkadaşlarının köy anılarını dinlemişlerdir. Ben, ortaokul yıllarında yaz tatilimin bir kısmını dayımın yanında köyde geçirirdim. Ege’nin sahil köyleri. İçinden nehir akan denize yakın, yeşil köyler. Gönül Dağı dizisinde uzun zamandır seyircinin özlediği art niyetsiz insan ilişkileri, yardımlaşma, arkadaşlık, sevgi ve bir ilçede yaşayan kişilerin sanki büyük bir aileymiş gibi görünen sıcaklığı var. Herkesin bildiği, uzak kaldığı özlediği duygular.

 

 -Gönül Dağı’nın bayramda TRT 1 ekranlarına gelecek özel bölümü Gönül Dağı “Kurban”da, Dürdane karakterini canlandırdınız.   Huzurevi’nden kaçan ve Taner, Veysel, Ramazan üçlüsüyle maceralar yaşayan Dürdane teyzeyi bir de sizden dinleyebilir miyiz?

 

-Dürdane; istemeden (belli ki bir şekilde ikna edilip bırakılmış, öyle hissettim) huzurevinde kalan ama yüksünmeyen, yaşama sevincini kaybetmemiş, çocuk yaramazlığına sahip sevecen biri. Mutlu olmayı, güzel, rahat bir ortamda şefkatle kucaklanmayı kim istemez… Dürdane’nin repliklerinde de var, mutlu değil, çok sıkıldığını boğulacak gibi hissettiğini söylüyor. Zorunlu olmadıkça hiç kimse evinden uzakta olmayı istemez bence, yeter ki bakıma muhtaç durumda olmasın.                                

 

 -Gönül Dağı, Eskişehir Sivrihisar’da çekiliyor siz bu bölgeye daha önce gitmiş miydiniz? Nasıl buldunuz buraları? 

 

-Eskişehir’de geçen sezon Savaşçı dizisinde çalışmıştım. Covid olmadığı için çok rahat çalıştığım bir sezondu. İlk gelişim ise uzun yıllar önce, aralıksız tiyatro yaptığım dönemlerdeydi. Çok turnelerimiz olurdu. Yanılmıyorsam 1969-70 sezonuydu, Eskişehir’e gelmiştik. Kış mevsimiydi. Hiç unutmadım, çok soğuktu çok üşümüştüm. Tiyatro salonu yok o zamanlar şehirlerde bile. Halk Eğitim Merkezi, fabrika veya okul salonları mekanlarımız oluyordu. Bezen de sinemalar. Pazartesi günlerinde ara sıra tek günlük turneler yapılırdı. Seyirci vardı her gittiğimiz yerde de salon yoktu işte. Eskişehir’deyiz bir Pazartesi günü. Oynayacağımız yer sinema, hava buz gibi soğuk, kulis yok, perde arkasında derme çatma giyinme yeri (fon perdesinden) ve oyun yaz mevsiminde geçiyor. Yaz giysileri içinde herkes. Perde arkasında ısınmamızı sağlayacak hiçbir şey yok. Mangal getirmişti sinema sahibi sağ olsun ısınmamız için. Ellerimizi ısıtıyoruz titriyoruz, espriler havada uçuşuyor çok gülüyoruz. Dekoru olabildiğince perdenin önüne kurmuş teknisyen. İnce uzun bir sahne olmuş. Mizansenler kısıtlı zira birbirimize yol vermek için perdeye yapışmak zorundayız. Sahneden düşme tehlikesi de var. Komedi oynuyoruz ama halimiz trajikomik. Anılarım zenginliğim benim.  Tabii bu yıllar öncesi. Ama o yıllarda bile  Eskişehir sanatçıya saygı duyan değer veren bir şehirdi.

Sivrihisar’ı hiç bilmiyordum. Gördüğüm kadarıyla ki, eski yılları hatırlattı bana…


 

-Gönül Dağı, Anadolu’da halen devam eden ancak büyük şehirlerde unutulmaya yüz tutmuş geleneklerimizi, göreneklerimizi de izleyicilere hatırlattı. Örneğin ağıtcılık, düğüncülük, seyyar dişçilik vb. Siz bu tür geleneklerimizi yaşamış mıydınız?

 

-Yöresel geleneklerin çoğunu biliyorum. Anadolu turnelerinden, oynadığım oyunlardan, gördüklerim izlediklerimden. Bizi biz yapan özelliklerimizin, geleneklerimizin yok olmasına, renklerimizin kaybolmasına da üzülüyorum. Çağdaş olmak, çağı yakalamak yanlış değerlendirildi, teknoloji geliştikçe özelliklerimizi kaybettik, yavanlaştık diye düşünüyorum.

PERA 77’DE CAZ VE FUNK DOLU BİR AY PERA 77’DE CAZ VE FUNK DOLU BİR AY

-Daha önce huzurevinde kalan bir yaşlıyı canlandırmış mıydınız? Dürdane Teyzeyi oynarken neler hissettiniz? Başımızın tacı yaşlılarımız, huzur evinde kaldıklarında mutlular mı sizce?  

 

-Birkaç huzurevine gitmiştim, fikir edinmek, gözlem yapmak için. Tabii her huzurevinin aynı koşullara sahip olmadığını, orada yaşayan sakinlerinin de o koşullara göre mutlu veya mutsuz olduklarını biliyorum.

 

-Sizi Bir Demet Tiyatro’dan bu yana severek izliyoruz.  Birçok skeçte, komedi dizisinde ve filmde hayranlıkla izledik… Sizi bugüne kadar en çok etkileyen ve severek oynadığınız rol hangisiydi? Rollerinize nasıl hazırlanırsınız? Dürdane Teyze karakterini canlandırmadan önce bir hazırlık yaptınız mı? Huzurevinde gözlem yaptınız mı? 

 

-52 yıl aralıksız 17 özel tiyatroda çalıştım. 2 oyunda da kısa vadeli (Prodüksiyon tiyatrosunda) sahnedeydim. Şimdi düşünüyorum da ben sahne üstünde şanslıydım. Çok değerli ustalarla, oyuncularla aynı sahneyi paylaştım. Her birinden ayrı ayrı çok şey öğrendim, hocalarım oldular. Oynadığım oyunların sayısını inanın hatırlamıyorum. İlk profesyonelliğimde ilk oyunum DT Yerma (öğrenciydim konservatuvarda). Sonrasında Ankara Meydan Sahnesi ve İstanbul’a taşınma. Özel tiyatro. Tiyatro, sevgi tutku özveri isteyen bir sanat dalıdır. Yürek işidir, sevda işidir. Bugün için ise çok üzülerek söylüyorum, yapılamıyor. O yıllarda tiyatro süreklilik içindeydi. Ayakta kalabilmek yaşayabilmek için bir sezonda en az 2 oyun sahnelemek zorundaydı. O yıllarda bizlerle 12 ay üzerinden anlaşma yapılırdı. 1 ay maaşlı tatil, 2 ay turne, 8 ay yerleşik tiyatro. Yaz turneleri para biriktirmemiz için idealdi. Keyifli, huzurlu, mutlu, hem güldüren hem gülen kişilerdik.

Oynadığım oyunların çoğunu çok severek oynadım. Mesela şu an aklıma gelenler; Orkestra, Kapan, Havyar mı Mercimek mi? Hoşçakal İstanbul, Geceye Selam, Uzakta Piyano Sesleri, Tatlı Kaçık, Hamam, Eski Moda Komedya, Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü? Yedi Kocalı Hürmüz. Yedi Kocalı Hürmüz’ü ilk oynayan Ayfer Feray’dı. 3 sezon Alkazar Tiyatrosu’nda kapalı gişe oynamıştık. 1967 -68-69 yılları turneyle Anadolu’yu da dolaşmıştık. Çok başarılı, harika oyuncu kadrosu vardı. Birçoğu erken gittiler. Can dostlarım, yol arkadaşlarım alkışlarınız ninniniz olsun, ışıklarda uyuyun.       

                   

 
- Yoğun dizi çekimlerinden arta kalan zamanlarınızı nasıl geçiriyorsunuz? Pandemi koşulları yaşam tarzınızda ne gibi değişiklikler yaptı? En çok neleri özlediniz? 

 

-Benim enerjimi sağlayan işim, yaşama sevincim ayakta kalma sebebim mutluluğum tiyatro… Dolu dolu koşarak yaşadığım yıllardı. O alışkanlıktan olsa gerek çalışmak benim için  yaşadığımı hissetmek demek. Covid dolayısıyla uzun süre evde kaldık. Ağır işçilik olduğuna karar verdiğim ev işleriyle geçti günler. Tamam bitti denilemeyen işler. Ütü saatlerce yapabilirim hiç sıkılmam ama toz almaktan nefret ediyorum mesela. Neyse ki bir ara 10 bölüm hem keyifli hem çok rahat bir ortamda severek oynadığım keyifli set arkadaşlığı da dahil bir dizide çalıştım. Moral oldu doping gibi.

 -Yarım asra yaklaşan sanat hayatınızda sayısız anılarınız birikmiştir. Onları kaleme alıyor musunuz? Kitap yazma gibi bir isteğiniz var mı? 

 

-Hayatımı yazmayı hiç düşünmedim ama tiyatro ve turne anılarımı düşünebilirim. Çok sevdiğim öğrencim kızım ısrarcı bu konuda yayınevi bile bulmuş, bekliyorlarmış. 

 

-Sanat hayatına atılmak isteyen, konservatuvarlarda okuyan ya da sanat eğitimi alan gençlere ne tür tavsiyeler verebilirsiniz? 

 

-Oyuncu olmak isteyenler için birkaç öneri: Uzun bir yolculuktur, yol hiç bitmez. Biz tiyatrocular için oyunculuk sahnede var olma tutkusudur. Gündüz hayal gece düşten hiç vazgeçilmez. Oyuncu olmak tutku ise yaşanır bu duygu. Bilirler yol uzundur, özveri ister, sabır ister. Oyuncu olacaksa kendisini tanımakla başlamalı. Bedenini, zihnini, kalbini, anılarını, acılarını, çocukluğunu, yaşadıklarını, yaşayamadıklarını, öfkesini, kıskançlığını, hırsını vs. vs. her şeyi. Arınmak, kendiyle barışık olana dek. Nereye kadar zorlanabilir? Farkında olmayı başarmak. Aramak, araştırmak, okumak, izlemek, hiç bitmeyen bir yolculuk bu. Şanslılar şimdiki nesil, internette  her  şeyi bulma, sorgulama, araştırma şansları  var.            

 

 -Sosyal medyayla aranız nasıl? Ülkemizde ve dünyada sosyal medya kullanımında olumlu ya da olumsuz hangi yönler var?  Dijital yayınlara ilgi duyuyor musunuz? Youtube yayınları vb. 

 

-Sosyal medyayla çok sıkı fıkı sayılmam. Arada bir gözüme takılan oluyor ama dikkatimi olumlu yönde çeken yaratıcı bulduğum pek bir şey çıkmadı karşıma. Aslında medya dahil Covid olayıyla birlikte bilgi kirliliğinden de kendimi korumaya aldım diyebilirim. Virüs gibi her tür kötü olaylardan, sözlerden, görüntülerden uzak durmaya çalışıyorum. Son birkaç aydır dizileri de seçiyorum, stres yaratan her şeyden uzağım.

 

Sanat dünyasının usta ismi Zerrin Sümer’in “Dürdane” karakteriyle muhteşem bir performans sergilediği Gönül Dağı “Kurban” 20 Temmuz Salı akşamı saat 20.00’de  TRT 1 ekranlarına gelecek. 
Editör: TE Bilisim