Yalnızlık ve yaşlılık… Bir araya geldiğinde hayli dramatik sonuçlar doğurabilen bir ikili! Her ne kadar ‘Yaşlandıkça yalnızlıkla daha iyi anlaşıyorum’ dese de Sienna Miller… Goethe’nin de ‘Yalnızlık tek kelime... Söylenişi ne kadar kolay. Halbuki yaşanması o kadar zor ki’ sözüyle vurguladığı gibi, yalnızlık hiç de imrenilecek bir durum değil. Özellikle yaşlılıkta! Zira her türlü istismara açık olunuyor bu durumda. Hele bir de mal varlığı varsa; yasalar da korumacılık adına yapılacak girişimleri destekler mahiyetteyse… Yalnız yaşayan yaşlılar, yardım etmek adına ortaya çıkan istismarcıların-dolandırıcıların hedefi haline geliveriyor kolayca. Nasıl ki, gerçek hayatta olduğu gibi, kurgularda da bu tür istismarların örnekleri bolca görülmekte.
Nitekim sinemaların kapalı olduğu salgın sürecinde sayısız yeni yapımı portföyüne katarak bu eksikliği bir nebze gideren Netflix’teki ‘I Care A Lot’ filmi de bu doğrultuda bir içeriğe sahip!

Senarist-yönetmen J. Blakeson’ın imzası taşıyan ve Rosamund Pike, Eiza Gonzalez, Dianne Wiest, Peter Dinklage, Chris Messina, Isiah Whitlock Jr., Macon Blair, Alicia Witt gibi isimleri bünyesinde barındıran yapım en basit tanımla mükemmel bir ‘Vesayet Dolandırıcılığı’ öyküsünü anlatmakta seyircisine.

Radioactive, A Private War, Kayıp Kız gibi yapımlarda canlandırdığı karakterlerin hakkını başarıyla veren Rosamund Pike’ın Marla karakterindeki başarılı canlandırmasıyla vesayet dolandırıcılığına dair gerçekleri olanca çarpıcılığıyla sergileyen film, bu işin ne denli kolayca gerçekleştirilebileceğini ortaya koyarak insanı ürküten ve dahi kızdıran bir yapıya sahip. Konuyu daha netleştirmek için ‘I Care A Lot’ filmine gelin birlikte göz atalım.

 
AİLE MAHKEMESİ DESTEKLİ DOLANDIRICILIĞIN MESAJLARI

Yasalar mağduriyetleri giderme ve önleme amacı taşırlar malumunuz. Peki ya görünürde melek olan ama arka plandan işlerini akıl almaz bir şeytanlık düzeniyle yürütenlerin varlığında bu amaç gerektiği biçimde işler mi? Elbette ki hayır. Dahası karar verici mercii konumundaki hâkim de bu melek yüzlü şeytanlığa gözü kapalı inanmaya hazırsa, dolandırıcılığı yasal destekle yürütmeyi iş edinenlerin düzeni hiçbir engele takılmadan tıkır tıkır işler.

Bu doğrultuda ‘I Care A Lot’ filmini masaya yatırdığımızda Aile Mahkemesi destekli dolandırıcılık tezgâhının ürkütücülüğü daha da netleşmekte maalesef. Zira çocuğu-mirasçısı bulunmakla birlikte yalnız yaşamayı tercih eden yaşlıların, istekleri dışında yapılan bir başvuruyla, birdenbire kendilerini hiç tanımadıkları birinin vesayeti altında ve bir bakımevinin dört duvarı arasında bulmaları işten bile değil.

Şöyle ki; rutin yapılan Aile Hekimi muayeneleri ve göze kestirilen yaşlı için verilen düzmece bir sağlık raporu bu dolandırıcılık sürecinde ilk adım olmakta. Ardından kendi kendine bakamayacak durumda olduğu ileri sürülen yaşlı için Aile Mahkemesi’ne başvuru aşaması gelmekte… Ki, bu durumda tek bir hâkimin vereceği kararla da malından mülkünden kopartılıp, tüm iletişim kapıları kapatılarak, dört duvar arasına tıkılmanın yolu kolayca açılmakta. Ondan sonra gelsin vesayeti alan kişinin Aile Mahkemesi destekli dolandırıcılık talanı. İşte kısaca özetlediğimiz bu vahim tablo ‘I Care A Lot’ filminde kısmen kara komedi diliyle çok net biçimde anlatılmakta!


Yalnız yaşayan yaşlıları, sırtını yasalara dayayarak sömürmenin inceliklerini resmederken bu tür dolandırıcılığın Amerika’dan tüm dünyaya yayılma potansiyelini de ele alan içeriği kısaca özetleyecek olursak…

Bir bakımevine(aslında dolandırıcılık ağı tarafından kullanılan ölüm evi demek daha doğru olacak) girip annesini görmek için güvenlik görevlileriyle mücadele veren bir adamın nafile çabasıyla açılan film, içinde barındırdığı şeytaniliği ilk andan döküyor ortaya. Bunun için seçilen figür, kırmızı kıyafetle şeytanlığını daha netleştiren vesayet şirketi sahibi Marla! Yaşlı kadını görmek için çabalayan oğlu ile mevcut durumu rahatlıkla lehine çevirme ustalığındaki Marla’nın Aile Mahkemesi’ndeki restleşmesini sunan film, vasi tayin edilen bir yabancının ne denli güçlü ve yetkili olabileceğini göstererek konuya dalıveriyor.

Başlangıcıyla sinirleri zıplatıp ‘Böyle bir şey nasıl olur’ tepkisine yol açan senaryo, annesine bir yabancının vasi tayin edilmesine ve kendisine konulan görüşme yasağına anlam veremeyen tepkili adamın çaresizliğiyle duruma ayna tutarken ilk mesajını da veriyor aslında.  ‘Sürtük’ diye bağırmanın dışında elinden bir şey gelmeyen adamın tablosu, yasal gerekçelere dayandırıldığı sürece her türlü haksızlığın gayet rahat gerçekleştirileceği gerçeğini zihinlere işlemek için birebir zira.


Ardından uzun yıllar söğüşlemeyi umduğu bir müşterisinin zamansız ölümüyle gelir kaybında uğrayan Marla’nın yeni bir avın peşine düşüşü giriyor devreye. Bu yolla hikâye gelişimini başlatan film, vesayet dolandırıcılarının eline düşenlerin, malları ve yaşamı talan edilirken, ne denli çaresiz olacağını da adım adım izletiyor. Böylece su gibi akıp giden ‘I Care A Lot’ da film olmanın ötesine geçip baştan sona mesaj yüklü bir işe dönüşüveriyor.
Hal böyleyken hikâyenin nasıl gelişip sonuçlanacağını filmi izlemek isteyenlere bırakıp içerikteki mesaj yönünü değerlendirmeye geçecek olursak…

Yapımın öne çıkan mesajı, buraya kadar yaptığımız saptamalardan da anlaşılacağı üzere, yasalara uygun yani kitabına göre işleyen bir dolandırıcılık düzenine yönelik… Ki, bu düzenin nasıl işlediğini başlarda belirttik zaten. Buna ilave yapmak gerekirse, yaşlı insanların sağlık bilgilerine sahip olan ‘Aile Hekimi’ faktörü üstünde durmak doğru olacaktır. Zira düzenli kontrole gitme durumundaki yaşlıları çok iyi tanıyan Aile Hekimi’nin vesayet dolandırıcılarıyla işbirliği yapma ihtimali bir hayli ürkütücü. Gerçi burada senaryo ilk etapta Amerika’daki tabloyu baz alarak gelişiyor ama zurnanın zırt dediği yer, devamında, böylesi yasa destekli dolandırıcılığı dünya geneline yaygınlaştırma söylemini barındırması! Uluslararası sigorta şirketleri misali uluslararası vesayet kurumları geliştirmek hiç de zor değil neticede.


Bunun ötesinde ‘I Care A Lot’ filminde, yalnız yaşayan yaşlıların çocuklarına yönelik mesaj da çok önemli. Zira ‘Yalnız yaşamak istiyor’ diyerek onları ilgisiz bırakmalarının, ziyaretlerini aksatmalarının dolandırıcıların iştahını kabartacak bir ihmalkârlık! Bu gerçeği vurgulayan yapım bu yolla ‘Aile’ olma bilincinin birlik-beraberlikten geçtiği gerçeğini de işaret etmekte. Yani ‘Anne-babalarınız sizi büyütürken nasıl özen göstermişlerse, siz de yaşlılıklarında onlara destek olun’ denmekte bir bakıma. Aile bağlarının gittikçe zayıfladığı ve yaşlıların yalnızlığa terk edildiği günümüzde üstünde durulması gereken bir mesaj değil mi?
Filmin içeriğinden yapılabilecek bir diğer çıkarım, hukuk sistemindeki boşluklar üstüne! Nasıl ki, kararları bağlayıcı olan Aile Mahkemesi sahneleri de bu mesajı layıkıyla yansıtmakta. Yerli dizilerde yalap şalap sunulan mahkemelerden bile daha beter bir yasal duyarsızlığın hâkim olduğu bu sahneler sayesinde, özünde tek başlarına yaşayan insanların yaşlılıkta mağdur duruma düşmeyip her türlü bakımı görebilmesi adına yaratılan yasaların, yetersiz uygulayıcılar ve kötü niyetliler tarafından, kolayca ‘yasal sömürü’ kapısına dönüştürüleceği gerçeğini gayet net izliyoruz. Velhasıl yasal boşluklar ve bunları istismar edenler her yerde.

 
Vesayet dolandırıcılığını ana teması yapan filmdeki yan mesajlara gelince…

İnsanlara kolayca deli raporu alıp akıl hastanesine tıktırmak dâhil, her türlü dolapçılıkta hayli mahir olan Marla karakteri aracılığıyla kadınları küçümseyip ezme niyetindeki erkeklere seslenilmiş. Senaryo, sürekli ağır antrenmanlarla kaslarını geliştiren ve aşktaki tercihini hemcinsinden yana kullanan Marla’yı gerek soğuk duruşu ve sabit bakışlarıyla, gerek kaba kuvvet kullananlara karşı takındığı güçlü ve duyarsız tavırlarıyla, gerekse küfürle karışık mesajcı söylemleriyle ‘Kadının gücü’ üstüne bir idole çevirmek istemiş adeta. Lakin onun bu dik duruşundan yayılmak istenen simgesellik, yaşlı kadınları ‘Polis ve resmi belge görünce direnmeden durumu kabullenirler’ sözüyle ezikleştirmesi ve onları sömürmesiyle hiç bağdaşmıyor.

Diyeceğim o ki; şeytani dolandırıcılığı, ‘engellenemez’ türden gösterilip parlatılan, televizyon programına konuk edilip dünya çapındaki başarılarıyla övgülere boğulan Marla’nın durumu, ‘güçlü kadın’dan ziyade ‘sahtekâr-suçlu kadın’ profiline uymakta! Kuşkusuz onun bu denli acımasız ve paragöz oluşunda nefretle bahsettiği annesiyle yaşanan geçmişin de etkisi var. Lakin senaryo, filmin kısa sürecinde, işin bu yönünü bir dokunuşla geçiştirmeyi tercih etmiş.


‘I Care A Lot’
filminden yansıyan bir başka yan mesaj da, bu dünyada kazanan olabilmek için korkmamak ve riski göze almak gerektiğine dair. Güçlü ve söz sahibi olmanın tek yolunun her ne şekilde olursa olsun çok paraya sahip olmaktan geçtiğini sürekli gözümüze sokan içerik, Marla karakterini de, para elde etmek için her yolun mubah olduğu mantığıyla donatmış. Bu doğrultuda baştan sona Marla’nın her durumda galip gelişi ve karşısına çıkan tüm engelleri kolayca alt edişi sergilenmekte. Böylece film de, servetine servet katma hedefinde yaşlıların kanını emmekte sakınca görmeyen, bir de bunun için üste maaş alan Marla ‘yenilmez kötü’ vasfıyla yolunda ilerlerken, adaletin boşluğunu ve mahkeme destekli dolandırıcılığa karşı hak arayanların şansının olmadığı duygusunu hissettirmekte bize. Ancak tam bu noktada filmin yüreklere bir parça buz serpen sürpriz finali giriyor devreye… Ki, bu durumda da yeni bir ‘adalet’ sorgusu çıkıyor ortaya. Onu da filme bırakalım.


Velhasıl; Rus mafyasını beceriksizliklerle donatarak bünyesine katmayı tercih eden filmin de yansıtmaya çalıştığı gibi, acımasız olanlar öyle veya böyle hep çevremizde ve bizleri sömürecek yasal düzenleri kurma peşinde. Dolayısıyla yasal boşlukları kullanıp yetkili mercilerin gözünü boyayan; dolandırıcılık zincirini kurarken gerekli olan kişileri de rüşvetle satın alan cesur kötülere karşı iyilerin, güçsüzlerin pek şansının olduğu söylenemez.

SONUÇTA: Kara komedi tadında varlık gösteren Rus mafyasından, kolayca manipüle edilebilen statükocu yargı uygulayıcılarına… Kadınları küçümseyen erkek zihniyetine karşı söylemden, eşcinsel birlikteliğe… Tam anlamda mesaj harmanıyla karşımıza çıkan ‘I Care A Lot’, Amerikan sağlık ve hukuk sistemindeki boşlukları-aksaklıkları eleştirmek adına geliştirilen… Ve buradan hareketle istismar riskini genelleştirme potansiyeline sahip olan çok yönlü bir yapım. Ancak temelinde yatan mesaj, vesayet dolandırıcılığının ürkütücülüğüne zemin hazırlayan ‘Yaşlılık ve yalnızlık’ ikilisinin hiç de güzel olmadığı üstüne!

Son söz, İran edebiyatının önde gelen isimlerinden olup ‘Şahname’ adlı eseriyle ölümsüzleşen Firdevsi’den gelsin… ‘Gençlik, ilkbahar gibidir. Yaşlılık ise kışa benzer. Öyle bir kış ki arkasından bahar gelmez’.
 
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal