Geleneksel reflekslerin egemenliğini sürdürdüğü küçük kasaba ve köylerde hayatları boğazlarında düğümlenenlerin hikâyesi Meryem. Hepimizin bir parça gecenin sessizliğinde gıcırdayan ahşap merdivenin rıhlarında bıraktığımız hikâyesi, belki de gusülhanede kıstığımız suyun sesine bıraktığımız hikâyesi ve belki de yorganın çiçekleri arasına serpiştirip bıraktığımız hikâyesi Meryem.
 
Film Meryem’in rüyası ile başlıyor. Göl kenarında bir adamla oturan Meryem bir anlık gafletle adamın yanından uzaklaştığını görüyor. Film boyunca da kocası yanında değildir Meryem’in.
 
Kadın ve çocuk bir de kimsesizse sömürülmesi en olağan olandır. İşgücüdür, başkalarının hayatını yaşamak zorundadır. Kendi kaderlerini yaşayamazlar. Kadın dayatılan her hali ve duyguyu kabullenmek, kanıksamak safhasını aşamamıştır geleneklerin baskın olduğu köyde, kentte, kasabada. Kadının anatomisi bile el âlemin değer yargılarına göre işler, işlemelidir. “Evli kadının gece yıkanması günahtır misal, el âlem ne der?” Fatura kadına ve çocuğa kesilir bu yüzden bedeli kadın ve çocuk öder.
 
Bekleme, sevme, biat ve hizmet etme, … gibi değerler kadınlar ve çocuklar, kimi zaman çocuk kadınlar üzerinden sınanır ve bu yetmezmiş gibi boyun eğmenin bütün safhalarını yaşarlar Meryem gibi… İsyanlarını hep içlerine gömerler, gömdükleri oyukta büyür hınç, öfke düğümleri.
 
Kocası dışındaki bütün erkeklerin odağında olan Meryem, kocasını beklerken umudunu büyütüyor. Kavanoz ve taş imgesi çok güzel. Diğer yandan Askerlik travmasını üzerinden atamamış Murat (İsmail Hacıoğlu)  da Meryem (Zeynep Çamcı) kadar kurban. Murat filmin kötü adamı izlenimi uyandırsa da sevgisi gerçek olan bir tek o. Diğer erkek ve kadınların sevgisi bir biçimde çıkar üstüne kurulu, anne dâhil.
 
Filmde, Meryem’in sonsuz sabrı ve kanıksadığı her zorluğu, sertliği tolere eden yapısıyla ve güler yüzlü haliyle sert hikâyesini yumuşatan bir denge kuruluyor. Filmin gerilimini de yine Meryem’in etrafındaki erkekler üzerinden kuruyor Taşdiken. Herkesin Meryem’e bir şekilde kötülük yapacağını düşündürtüyor, buna kayınbaba da dâhil. Sütçü göz koymuş, Celil (komşunun oğlu, zihinsel engelli) her an kötü bir şey yapabilir, Murat zaten potansiyel tehlike çünkü Meryem’e takmış, takılmış durumda; görmüş geçirmiş, olan biten her şeyin farkında olan kayınbaba Meryem’e babasıyla olan yakın dostluklarını anlatırken, bir yandan da "Seni bizim haylaz oğlana kurban ettik güzel kızım" demeye getiriyor. Ama bunu o kadar iyi niyetli yapıyor ki, Meryem orada olduğu için bir kez daha şükrediyor. Film kötü dengesini hep Meryem’in kendisiyle barışık iç dünyasıyla yıkmaya çalışıyor.
 
 
Atalay Taşdiken Mommo’da olduğu gibi Meryem’de de sıradan bir konuyu ele alarak bize sinemada önemli olanın konu değil, izlek(özgün anlatım dili) olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Son derece özgün, yalın, naif, duru bir film Meryem. Abartısız senaryo ve diyalogların kısa, öz, demlenmiş dinginliği ile karşımızda.
 
Masalsı görüntülerde bilinçaltı sıçramaları da özgünlüğünü pekiştiriyor filmin. Görüntülere eşlik eden müzik‘Harry Potter Ateş Kadehi’, ‘One Day’ ve ‘Bel Ami’ gibi ünlü filmlerin müziklerini yapan Youiko Yamamoto’nun tınıları ile de film şiirsel bir atmosfere bürünüyor. Zamanı ve mekanı çalıp o görüntülerin içine kadere razı olarak dâhil olmak istiyor insan. Haydar’ın Murat’a çalıp söylediği, geçmişinden yaşanmışlıklar anlattığı mekânda zaman dursa, kalbimiz hep kocaman olsa diyoruz… Görüntüler duygu eşiğimi görsel algı sınırlarımı yeniden kodlanmış lirik naif akışla besledi. Gece görüntüleri, ışığın düşüşü, akışı, planların, sahnelerin, zorlamayan yormayan yerli, yerinde renk ve biçim, figür dengeleri, çok güzel. Benim öngörüm, Meryem görüntü ve müzik dalında ödülle dönecek Altın Portakal’dan.
 
Filmin doğup büyüdüğüm kentte (Akşehir-Beyşehir) lokasyonunda çekilmiş olması belki beni daha yakın kıldı filmin ruhsal iklimine. Benzer hikâyeler tanıklığım, içinden geçmişliğim oldu büyürken. Meryem’le aynı yollardan geçtik, aynı kaldırım taşlarına takıldı ayağımız, aynı sarı inekten sonra geldi sofradaki yerimiz… 
 
 
Duruluğu ve gerçekliğiyle etkilendim Meryem’den, bir de sürpriz sonla biten ve herkesin hayatına dair ucu açık sorular sormamızı tetikleyişinden…
 
Son bir söz; yüzleşmemiz için bir refleks başlayacaksa kendimizden başlamalı.
 
Zeliha DEMİREL