Kadının biri elinde bir dosya, bizim sitenin girişinde; zillerin üzerindeki isimleri not ediyor… Yaklaştım sordum ne yapıyorsunuz? “İşe yeni başladım emlakçıyım, adım Gizem!” Dedim ki, bu yaptığınız doğru değil, insanların isimlerini alarak, fişleme mi yapıyorsunuz? Siz kimsiniz derhal gidin buradan yoksa sizi hemen şikâyet edeceğim!” Topladı pılıyı pırtıyı gitti.

Bir yandan da üzüldüm, işe yeni başlamış, gariban işine engel oldum falan diye… YSK kimlik bilgilerini 5 bin liraya emlakçılara satmıştı zaten,  böyle bir haber okumuştuk hatırlarsınız… Bu kızcağız liste yapsa ne, yapmasa ne! Devletin kurumları bizim tüm bilgilerimizi satmıyor mu? Satıyor! Babalar gibi satıyor. Sadece bilgilerimizi değil, devlet arazilerini, hazine mallarını, paşa paşa satıyor!

Biz ne yapıyoruz? Bunlara kaynak yetiştirmek için, çalışıp çabalayıp vergi ödüyoruz… Emeklilerimiz bile çalışıyor. Niye? Aldığı maaş yetmediği için!  Hayat bu mu peki? Hep karın tokluğuna çalışıp, bir gün ölüp gitmek mi?

Pis bir  masal içinde yaşıyoruz. Kitleler halinde sürükleniyoruz, düşünmüyor, sorgulamıyor, kolaya kaçıyoruz… Dayatılan ezber bir hayat... 
Cennet için ölüme giden, hiç olan hayatlar... cennetin tapusunu dağıtanlar, dünyayı cehenneme çeviren güçler,  boşu boşuna bitiyor hayatlar! Oysa hayat kısacık, huzurla yaşamak vardı. Saçma sapan şeylerle doldurdular zamanımızı, çaldılar hayatlarımızı, fişlediler hepimizi  yazık!

Karnını doyuramayan insan sorgulayamaz, aç bıraktılar insanları, sürüklediler oradan oraya! Onlar gücüne güç katarken; insanlar açlıkla öldü. Onlar gündem üretirken, cennet garantili ölümleri pazarlarken; biz soframızdaki eksiği düşünemedik, gündemlerinde boğulduk…

Çocuk kalabilse insan, büyümese, diyeceğim çocuk kalmak bile ürkütücü  artık. Binlerce çocuk istismara uğramış,  hayalleri çalınan binlerce çocuk var!  Hayatta kalabilmek için teknelerle ölüm yolculuğuna çıkan binlerce çocuk var! Yazık çok yazık bu hayatlara…

Var mıdır şöyle sadece insan olduğun için güzel yaşayabildiğin bir coğrafya?  Kadın olduğun için horlanmadığın bir coğrafya veya din var mı?  Çocuk olduğun için el bebek gül bebek  yaşadığın bir coğrafya var mı? Vardır elbet… Vardır da bizim suçumuz neydi? Bu coğrafyanın içine doğmayı biz mi seçtik? Aynı çağda  yaşarken, kimi ortaçağı, kimi uzay çağını yaşıyor. İklimler de öyle… kimi çöl sıcağı, kimi kutup ayazı. Ne dünya ama!

Bir hayatımız var, onu mutlu yaşatmıyor, beynimizi bulandırıyorlar! Huzurlu değiliz, kaygılıyız, kime şikayet edelim bunları?

Biat eden yargıya mı? Şehitler gelirken; vur patlasın çal oynasın program yapan; hükümetin televizyonlarına mı? Aynı manşeti atan, hükümet borazanı satılmış medyaya mı? Birbirine tekme tokat giren lafla peynir gemisi yürüten meclise mi? Nerede bir yeşil arsa görse, hemen üzerine çöreklenen belediyelere mi? Ocu, şucu, bucu diye bölüp, cenaze namazı kılmayan imamlara mı? Siyaset üreten papazlara mı? Silah üretip, satmaktan başka bir misyonu olmayan büyük devletlere mi? Bizi hor görüp, vize uygulayan AB’ye mi? İçeride çözülmeyen sorunları götürdüğümüz bir garip AİHM’ne mi?

Hepsi  pis bir masal! Çaldılar hayallerimizi, çocuklarımızı, gençliğimizi,  geleceğimizi… Öyle büyük bir hırsızlık ki bu, parayla pulla ölçülemez!Çıkalım bu masaldan el birliğiyle… Hadi çıkalım hadi yeter.

Seray DEREN – Hür Kalem