‘Şayet beyin güçleri yetseydi hayvanların da insanlardan hiç farkı olmazdı’ diye düşündürmeye başlamış, insanlaşan maymunların dünyası.

Sıkça dillendirilen bir söylemdir... İnsanların doğaya ve diğer canlılara verdikleri zararlardan dolayı en tehlikeli varlık olarak görülmesi. Kuşkusuz bu söylemin doğruluğuna katılmamak ve doyumsuzluktan kaynaklanan hırslarını ölümcül hale getirerek dünyadaki huzuru kaçıran insanlığın eksilerini görmemek imkansız. Lakin bu söylemin doğruluğuna katılırken durup düşünmek lazım... Dünyada insanlar yerine farklı bir tür egemen olsaydı hırslar ve savaşçı-yok edici zihniyet ortaya çıkmaz mıydı?

Aslında bu sorunun cevabını vermek hiç de zor değil. Zira doğada ‘gücü yeten yetene’ kuralıyla yaşayan vahşi hayvanlar ve insanlarla iç içe olan canlılar da kendi çaplarında şiddet gösterip hayatta kalma sürecinde zarar verici davranışlar sergileyebiliyor sonuçta. Hatta düşmanlarına karşı birleşerek üstünlük sağlama taktiklerini gözlemlemek de mümkün.

Yani ‘İnsanlar olmasa dünya çok daha huzurlu ve iyi bir yer olurdu’ söyleminde diretip yüksekten konuşanların dillendirdiği gibi, insan dışındaki canlılar hiç de ‘masum’ değil! Buradaki en önemli detay, doğanın bahşettiği zeka oranında hareket ediyor olmaları... Ki, insan, zekasından dolayı dünyanın en tehlikeli varlığı olarak öne çıkıyor sadece.

Peki... Ya zekası insanla eşitlenen bir hayvan türü daha olsaydı, dünyadaki yaşam düzeni nasıl olurdu?

Pierre Boulle, 1963'te yazılan ve 1968’te ‘Maymunlar Cehennemi’ adıyla sinamaya uyarlanan bilimkurgu romanı ‘Maymunlar Gezegeni’nde bu soruya çok net ve uzun soluklu bir cevap vermiş.

İlk filmin gördüğü ilginin ardından seriye dönüşüp Maymunlar Cehennemi’ne Dönüş, Maymunlar Cehennemi’nden Kaçış, Maymunlar Cehennemi’nin Fethi ve Maymunlar Cehennemi’nde Savaş adlarıyla beyazperdede yerini alan ‘maymun-insan’ ikilemi 1973 yılında macerasını noktalamış... Ta ki ilgi çekici kurgular için eskilerden medet umanlar 2001’de yeniden çevirime gidene dek.

Böylece ‘Maymunlar Cehennemi’ adıyla bir kez daha boy göstermeye ve ‘Şayet beyin güçleri yetseydi hayvanların da insanlardan hiç farkı olmazdı’ diye düşündürmeye başlamış, insanlaşan maymunların dünyası. Lakin Tim Burton imzalı bu filmin devamı gelememiş. Beklenen ilgiyi göremeyen bu yapımdan sonra 2011’de orijinalden bağımsız olarak kendi hikayesini anlatan ‘Maymunlar Cehennemi: Başlangıç’ filmiyle yola çıkan yeni üçlemeye dek ara verilmiş. 2014’teki ‘Şafak Vakti’nin ardından 2017’de ‘Savaş’ ile tamamlanan üçleme ‘Maymunlar Cehennemi’nin sonu olmuş mu peki? Tabii ki hayır. İnsanlaşan maymunların dünyasından nemalanmanın cazibesi, halihazırda gösterimde olan ‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’ ile bir başka üçlemenin yolunu açmış bulunmakta. Bakalım bu yolda neler var...

 HER ŞEY YOK OLDUĞUNDA GERİYE BİR TEK UMUT KALIR

Umut... Kimine göre fakirin ekmeği; kimine göre de mantıktan uzak bir duygu. ‘İnsan ölmeyince umut da ölmezmiş’ demiş ya Türk dünyasının ünlü yazarı Cengiz Aytmatov... Hırslarını ve hükmetme arzularını tatmin için her yolu hak görenlerin egemen olduğu acımasız bir dünyada ‘Umut’ bir anlam taşır mı peki? Mantık yönüyle konuya yaklaşıldığında umudun pek şansı yok gibidir çoğu durumda.

Öte yandan ‘İnsan umut ettiği sürece vardır’ görüşünün etki gücü ve işlevselliği de unutulmamalı. Nasıl ki ‘Her şey yok olduğunda geriye bir tek umut kalır’ sloganıyla yol alan ve insan dünyasının maymunlar topluluğundaki yansıması diyebileceğimiz ‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’ filminin ana fikri de ortak düşmana karşı ‘birlik umudu’na dayalı.

Bu gerçek doğrultusunda kısaca özetleyip değerlendirmede bulunacak olursak...

İnsanları arka plana atıp maymun dünyasındaki çekişmeye odaklanan senaryo, barışın farklı dünya düzeninde de sağlanabileceği mantığına sahip Ceasar’ın ölümünü ve baş döndürücü bir tırmanışı açılışında vermenin ardından yüzlerce yıl sonrasına geçerek yeni hikayesini başlatmakta. Noa’nın kartalları evcilleştirebilen avcı şempanze klanını tanıtan akış, süreç içinde bu dünyadaki maymun yaşamını aşama aşama sunuyor bizlere. Ancak asıl gelişim, sevgilisi Soona ve yakın arkadaşı Anaya ile birlikte ava çıkan Noa’nın klanının maskeli maymunlar tarafından basılıp yok edilmesinin ardından yaşanıyor. Bu klişeleşmiş intikam yolculuğunda insan ırkından Mae ve bilge keşiş orangutan Raka ile karşılaşan Noa’nın vardığı yere gelince... Sürpriz sayılmaz aslında. Zira bu evrede deniz kıyısında insanlığın yıkıntıları arasından krallığını kurup bilgi ve teknolojilerini öğrenmeyi istediği insanları yok etme hırsındaki Proximus Ceasar’ın hükümdarlığı çıkartılıyor karşımıza.

Genetik mühendisliğinin çalışmaları sonucunda zihinsel gelişim yaşayıp liderliğe yükselen Ceasar’ın sahibine kırgınlığından doğan isyanla başlangıcını yapan ‘İnsanlaşan maymunların cehennemi’ndeki zeki hayvan yaşamını, ‘barış’ odaklı Ceasar’dan nesiller sonrasına taşıyan yeni nesil film, aslında çok tanıdık bir hikayeye sahip. Bundan dolayı yeni bir söz ürettiğini söylemek biraz zor.

Buna karşılık yetişkinlik töreni için hazırlanırken ‘Büyüklerimiz bu dünya hakkında bize her şeyi anlatmamış’ diyerek içinde bulundukları ortamı sorgulamaya başlayan Noa’nın örnek alınması gereken uyanışıyla gerek kendi gerekse insan ırkının geleceğini belirleme yolculuğunda gerçek dünyaya yönelik etkili mesajlar olduğu da muhakkak.

Şöyle ki; Maymun kabileleri arasında efsaneye dönüşmekle birlikte öğretileri unutulan hatta bazı yerlerde adı dahi bilinmeyen Ceasar’ın ardından karşımıza çıkan lider tipi, akıcı konuşmasıyla, yüksek zeka düzeyiyle evrimleşmiş maymunların soyundan gelen ve barışçı maymunları da düşman görerek onları köleleştirmek isteyen Proximus Ceasar karakterinden dolayı film, sürekli türler arası kıyas yaptırmakta.

Dahası... ‘Ne muhteşem bir gün’ sloganıyla krallığını kurmayı hedefleyip bu uğurda sadece hayatta kalan insanları değil aynı zamanda kendisine yönelik tehlike olarak gördüğü veya küçümsediği maymun kabilelerini de avlayarak zalimliğin her canlı türünde olabileceğini ispatlayan... İnsan teknolojisini öğrenip kullanırken dünyayı fethetmek uğruna sınır tanımayan Proximus Ceasar’ın yeni krallık atmosferinde öne çıkan detaysa ‘Hükümdarlıkların yıkımlarla kurulduğu’ mesajı! Yani gerçek hayatta karşılığı bol bir içerik var önümüzde.

‘Artık sıra bizde ve burası benim krallığım. Maymunlar öğrenecek ve ben hükmedeceğim’ diyerek insanları avlamaya çıkan bu yok edici düzenin karşısında duran yok mu peki? Elbette var. Bunlar da; Uykusunda tuhaf şeyler gördüğünü belirtip körü körüne hükümdarın sözlerini kabullenmek yerine gerçekleri sorgulamayı seçen ve klanını kurtarmak için uğraş veren Noa... ‘Bir zamanlar insanlarla maymunların yan yana yaşadığı bir dönem vardı . Ama varlığı sona eriyor’ diyen keşiş olarak yaşayan evrimleşmiş orangutan Raka ve ‘Maymunları daha zeki yaparken insanları yok etme noktasına getiren virüs’ten söz edip geçmişe dair insani fikirlerini anlatarak maymunlardaki ‘İnsanlar konuşamaz’ bilgisini çürüten Mae.

‘Hiç kimse hükümdarlığı durduramaz’ baskıcılığına karşı ‘Birlikte güçlüyüz’ mantığını koyarak gerçek dünyaya mesajını yollayıp diktatörlerin boyunduruğundan kurtulmanın yolunun birlikten geçtiğini tekrarlayan filmde, ‘Evrim’ olayı da mesajcılıkta kullanılanlardan. Nitekim ‘Evrim kavramına aşina mısın’ sorusundan yola çıkıp insanların kendi zamanlarında birçok şey başardıklarını, kartal gibi uçup okyanus ötesiyle konuşabildiklerini ama zamanla konuşma yeteneklerini kaybedip hakimiyeti maymunlara kaptırdığını belirterek dünyadaki değişimi evrime bağlayan maymun zihniyeti dikkat çekmekte. Evrim, yaradılışa karşı yani!

SONUÇTA; Kitapların, ‘Fikirleri saklama yolu’ olarak göstererek teknolojiye karşı ayakta kalmaya çalışan kitapların önemini vurgulayan ‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’da, Evrim Kuramı’na göre atalarımız olarak görülen maymun türüyle eşit koşullarda yaşamanın mümkün olup olmadığı konusunu alt metinden işlenirken, doğaya saygılı Noa ile şiddete aşina Mae’nin kişiliklerini karşı karşıya getirilmiş. Proximus Ceasar’ın insanlığın karanlık yanıyla örtüşen düşünce yapısı ve davranışları da orta yerde.

Final bölümüyle yeni dünya düzeninde görünenin ötesi olduğunu hissettirip metaforik bir hava estiren filmin özünde anlatmak istenilen, başkasının da üstün yönleri olabileceğini görüp kabullenmeyen ‘Ayrımcı zihniyet’e vurgu yapmak! İnsanlaşan ‘Maymunlar Cehennemi’ndeki bu vurgu ve mesajcılık gerçek dünyada bir işe yarar mı? Nefretle yaklaşıp yok etmek istediklerine özenti duyan hırs sahipleri olduğu sürece nafile.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal