Yaz başlangıcıyla birlikte nasıl ki televizyonun kurgular dünyasında finaller geliyorsa, hayata hazırlık döneminin en önemli unsurlarından olan eğitim alanında da mezuniyetler birer ikişer yaşanıyor… Hem de birincilerin, yaşamın görmezden gelinemeyecek gerçeklerini vurgulayan konuşmalarıyla!

Bu doğrultuda son dikkat çekici örnek, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaşandı. 140 mezun arasından 2013-2014 dönemi birincisi olarak hekimlik hayatına atılan Dr. Erdem Örnek, gerek fakülte öğrencilerini gerekse toplumu ilgilendiren konulara parmak bastığı mezuniyet konuşmasıyla, komple bilinçli hekim olarak adını hafızlara kazıdı.

Özel üniversiteden geçişle beşinci sınıfa gelen veya sınavını, ilk hakkında değil de bütünlemeyle verip geçenlerin yarattığı kafa karıştırıcı derecelendirme sistemiyle ilk 10’un belirlendiği mezuniyette kürsüye çıkan Dr. Erdem Örnek, ailesine ve ‘başarısının arkasındaki gerçek güç’ olarak gördüğü Tara’ya teşekkürleriyle noktaladığı konuşmasında, mesleğinden duyduğu gururu dile getirmenin yanı sıra görev bilincini de çok net koydu ortaya.

Gerçeklerin söylenmesi ve eleştirilmek her ne kadar kimilerinin hoşuna gitmese de, doktorluğun erdemini kişiliğiyle birleştirip törende ‘Örnek hekim’ profili çizen Dr. Erdem Örnek, isminin insanı olduğunu her cümlesinde yansıttı.

 
GENİŞ SPEKTRUMLU SAĞLIK ÇALIŞANI

Geçen altı yılı acısıyla tatlısıyla paylaşan genç doktorların heyecanlarının, salondaki deneyimli öğretim görevlilerinin emekleriyle iç içe geçtiği bir süreç sonlanırken elbette ki, hem eleştiri hem de karşılıklı hoşgörü esas olmalı!

Bu hoşgörünün sınırları dâhilinde, dikkat çeken aksaklıkları dillendirmek kimi toplumsal yaşanmışlıklardaki yanlışları anımsatmak her bilinçli ve erdemli mezunun görevi çünkü. İşte Dr. Erdem Örnek, yaptığı geniş yelpazeli konuşmada bunu çok güzel saptamalarla ve ölçülü bir dille yerine getirmeyi bildi.

Koruyucu hekimlik yerine tedavi eden hekim anlayışının hâkim olduğu, performans dayatmasıyla hekimlerin gerektiği gibi hastayla ilgilenemediği bir sürecin devreye sokulduğu ülkemiz sağlık alanındaki sıkıntıları en açıklayıcı biçimde özetleyen Dr. Erdem Örnek’in, profesyonel hatiplere taş çıkartırcasına yaptığı konuşmasında en dikkat çeken yön ise ‘intörn hekim’likle ilgili cümlelerdeydi…

Dr. Erdem Örnek; yeri geldiğinde hasta bakıcı veya teknik eleman görevi üstlenen intörn hekimlerin, sağlık memurluğundan tıbbi sekreterliğe, her tür işe koşulan personel niteliği kazandığı Tıp eğitimi sistemindeki adının ‘geniş spektrumlu sağlık çalışanı’na dönüştürülmesi önerisini getirirken, özellikle TUS yani Tıpta Uzmanlık Sınavı stresi yaşayan doktor adaylarının bu zorlu süreçte hangi ara fırsat bulup da sınava hazırlanacağı sorusunu da akıllara düşürdü.

Kimi Tıp fakültelerinin son sene rehavetine-toleransına karşın, etinden sütünden faydalanılan intörn hekimlerden son ana kadar görev bekleyen üniversitelerin olduğunu düşünürsek ‘geniş spektrumlu sağlık çalışanı’ şeklindeki tanıma fazlasıyla uyan bu doktor adaylarının TUS’taki fırsat eşitsizliği de rahatlıkla açığa çıkmakta!

Onların TUS’la vuslatı da başka bahara mı kalsın? Sus-pus olmanın altın çağında, neler kalmıyor ki başka bahara? Baharı bekleyen kumrular gibi, biz de sistemdeki aksaklıkları bekleye duralım bari…

 
MEDYA HEKİMLERİ HEDEF GÖSTERİYOR

Farklı yazılarımda değindiğim üzere doktorluk mesleğinin en büyük handikabı, haberlerde verilen tek yanlı olumsuzluklar! Hani, her şeyin sorumluluğunu medyaya atan siyasiler dönmüş gibi olacağız ama gerçek bu…
Hastanelerde yaşanan herhangi bir sağlık problemini, sadece mağdur hastanın ağzından aktarıp, konunun suçlusu gibi gösterilen hekim kanadının görüşlerini es geçmek, olanı biteni bir de doktorun ağzından aktarmadan vermek, ekran başındakileri ‘Yanlış teşhis veya yetersiz tedavi uygulayan doktorlar, hastalara kötü davranıyor. Görevlerini yerine getirmiyor’ motivasyonuyla kışkırtmanın en etkili yolu olarak sürekli karşımızda. Bu habercilik anlayışının sonucunda, hastaların doktorlara bilenmesi, onların en ufak bir yanlışını veya gecikmesini ölümcül şiddete varan tepkilerle karşılaması kaçınılmaz!

Türlü güçlüklerle eğitim alan ve yıllarını insan sağlığı için harcayan doktorlarımızı koruyup, diğer pek çok meslekten daha yoğun biçimde kollamak ise hiç kuşkusuz yönetimlerin vazifesi. Geleceğini ve yaşam bütünlüğünü güvencede hissetmeyen, yeterli olanakları bulamayan, sürekli hedef gösterilen doktorların gün gelip hepimize lazım olacağını düşünerek hareket etmelerini hatırlatmak isterim.

Zira kapasite bakımından yetersiz kalan hastanelerdeki abartılı hasta sayısı ve robotik çalışma temposuna eklenen ücret ve güvence yetersizlikleri, sağlığımızın kendi sağlıklarını dahi koruyamayan hekimlere emaneti sonucunu doğuracaktır.

Bu gerçeğe karşı, ‘Biz yurt dışlarında sağlık ararız’ deniyorsa, o zaman da bir zahmet oralardaki doktorların çalışma şartlarına ve haklarına göz atmalarını öneririm.

Bizler; posaları çıkartıldığı için kendilerine hayırları dokunamayan, sorunlarla boğuşmaktan hastanın hikâyesini dinlemeye gücü kalmayan doktorlar değil, yılların emeğinin karşılığını layıkıyla elde edebilen ve bu huzurla hastalarına da daha verimli olabilen mutlu doktorları hak ediyoruz. Bunun gerçekleşmesiyse tıpkı örnek bir konuşma yapan Dr. Erdem Örnek’in işaret ettiği yanlışlardan arınmış bir sitemle olur ancak.

Son söz; Hatır gönüller veya torpille değil bileğinin hakkıyla dereceye girenlere, mesleğini can-ı gönülden icra eden doktorlarımıza selam olsun…

 
Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal