Fıkralarla coşan, bölgesine sığamayıp dizilere ve filmlere de taşan Karadeniz insanının öykülerini işleyen yapımlar arka arkaya sürülüyor piyasaya. Show TV ekranında ‘Sevdaluk’la Karadeniz’in yeşiline dalanları, beyazperdede de ‘Bizum Hoca’nın yeşili ve onlara can veren dereleri koruma sevdası kucaklıyor.

‘Akasya Durağı’nın sezonlar boyu ayakta kalmasının ve tekrarlarıyla dahi büyük ilgi görmesinin baş mimarları olan Cezmi Baskın ile Levent Ülgen’i bir kez daha buluşturan ‘Bizum Hoca’, gerçeklerden yola çıkılarak yaratılan bir komedi.

Türkiye'nin yanı sıra KKTC, Almanya, Hollanda, Avusturya, İsviçre, Belçika, Fransa ve İngiltere’de vizyona giren ‘Bizum Hoca’nın en büyük sürprizi Dobi Nene rolündeki Rizeli sanatçı Sabriye Kara ile Malouda,  Bosingwa ve Yattara’nın da oyuncu kadrosunda yer alması.

İnsanlarıyla, doğasıyla, sorunlarıyla ve de ekrandan sinemaya kulaklarımızda çınlayan şive olayıyla tam bir ‘Karadeniz harmanı’ diyebileceğimiz ‘Bizum Hoca’nın senaryosu, ‘Laz Kapital’i ve Sümela’nın Şifresi Temel’i yazan Yılmaz Okumuş’a ait…

F.Serkan Acar ve Yılmaz Okumuş’un yönetmen koltuğunu paylaştığı yapım komedi olmasına komedi ama öyle fıkra tarzı bir Karadeniz gülmecesi beklemek hata olur. Zira tebessüm ettirirken toplumsal sorunları işaret eden içeriği baştan sona ciddi mesajlarla dolu!

Yılmaz Okumuş’un babasıyla dedesinin hikâyesi olan ‘Bizum Hoca’da doğanın yanı sıra inanç vurgulamaları fazlasıyla mevcut… Müslümanlığın sadece ibadetten ibaret olmayıp adalet, vicdan, yardımseverlik ve iyilikle bütünleştiğini öykü söylemine temel yapan ‘Bizum Hoca’, hurafelere ve dayatmacı yasaklamalara da karşı.
Satıcı olmayıp sadece yiyicilikle uğraşan Senozlu Hoca’nın arıların yok oluşuna gönderme yaptığı açılış sahnesiyle başlayan film, Allah’ın yarattığı her çiçeğin özünü emen arıların doğayı katleden insanlar sayesinde bal üretemez hale gelip yok olmaya yüz tuttukları gerçeğini otel konforundaki kovan esprisiyle yapmakta.

Trabzon’a gelince değişen navigatör, ‘Laz Star’ yarışması gibi yan temalarla süslenen içeriğe Kardelen-Fatih aşkını da yerleştiren ‘Bizum Hoca’da, Karadeniz halkının HES çığlığı alışılmışın dışında bir mücadeleyle duyurulmaya çalışılmakta.

Filmin ters köşe mantığını beğendiği için rolü kabul ettiğini söyleyen Cezmi Baskın ‘Bizum Hoca’nın bu özelliğini ‘‘HES mücadelesini genellikle muhalifler ve solcular yürütür diye bir kanaat vardır. Bizum Hoca’da ise mücadeleyi köyün imamı yürütmekteydi. Diyanetten maaş almayan, resmi olarak imam olmayan ama İslam âlimi babasından feyz almış bir Müslüman’ın, Hz. Muhammet’ten ve Kuran’dan örneklerle bu HES mücadelesini yürütmesi çok etkileyici’’ sözleriyle ortaya koymakta.

İki yıl Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda görev yaptığını belirtip Levent Ülgen de filmin çevreciliğe katkısını ‘O zaman hayranlıkla baktığım ve kırmızı pullu alabalıklarından yediğim derelerin şimdi düştüğü durumu görmek gerçekten üzdü beni. Bu konuda komedi yoluyla da olsa bir ses verebildiğimiz için çok mutluyum’ diyerek dile getirmekte.  

‘Namazı kalpten kılmadıktan sonra ne yararı var? Maksat yatıp kalkmaksa, spor salonuna git’ türünden yol göstericiliklerle inanç olayını samimi ve çağdaş bir kimlikle sunan yapımda en ilginç mesaj ise doğayı tahrip ederken attıkları her adımı yasalarla ve mahkeme kararlarıyla destekleyen sermayedarların aynı zamanda yetenek yarışmalarıyla para dağıtan televizyon kanallarının da sahipleri oldukları konusunda!

HES’ten yetenek yarışmasına, arılardan balık şeklindeki baz istasyonlarına uzanan komedi çizgisinde, namaz kılarken mal pazarlığı yapan esnafın çevre konusundaki dönekliğinin yanı sıra resmi imamın bağnazlığını ve sermayeden yana tavrını da ibret olarak gözden kaçırmamak lazım.

Sonuçta; Cezmi Baskın’ın payına haktan yana vicdanlı ve akil karakterin düştüğü, Levent Ülgen’in de tıpkı ‘Akasya Durağı’ndaki gibi iş bitirici bir kimlikle seyirci karşısına çıktığı ‘Bizum Hoca’, iki ustayı buluşturmanın ötesinde, sinema ve komedi adına çok şey ifade etmese bile mesajları ve hedeflediği konuyla izlenecek bir yapım. Böylesine derin ve toplumsal konulara halkın ilgisini çekmek için belki de bu dille yorumlamak gerekiyor, diyerek koyalım noktayı.

 
Anibal GÜLEROĞLU