Kahramanlar ve kurtarıcılar... İnsanlığın bunlardan hangisine daha çok ihtiyacı var? Ünlü şair Bertholt Brecht’in Yazık kahramanlara gerek duyan ülkeye sözü doğrultusunda bakacak olursak meseleye, kahramanlığın felaketlerden doğduğu gerçeği çıkıyor karşımıza. Keza ‘Bir kişiyi öldürürsen katil, milyonlarca kişiyi öldürsen kahramansın’ demiş sinemanın güldürürken düşündüren yüzlerinden Charlie Chaplin.

Dolayısıyla kahramanlar-kahramanlıklar her ne kadar revaçta olsa ve dahi çıkar odakları tarafından alabildiğine kullanılsa da özgürlük bahanesiyle sömürünün kucağına itilen insanlığın asıl ihtiyacı olan şey onları kahramanlara ihtiyaç duymayacak güce kavuşturacak kurtarıcılardır.
Nasıl ki kahramanlar evrenine yepyeni bir boyut açarak kahramanların alternatifi olarak ‘Kurtarıcı’ figürünü öne çıkartan ‘Black Adam’ filmi de ‘Özgürlük-Sömürü-Kahramanlık’ üçgeninde ilerlerken bu mantık üzerinde yol almakta.

 

KAHRAMANLAR İNSAN ÖLDÜRMEZ Mİ?

Kurgu dünyasının önemli içerik malzemelerinden birinin kahramanlar olduğu malumunuz. Marvel ve DC Comics evrenlerinin yarattığı kahramanlık serilerinin bu konuda hayli iddialı oldukları da muhakkak.

Nitekim; ‘‘Roma’dan Babil’e Mısır’ın tarihinde... Piramidler’den önce Kahndaq vardı. Yüzyıllar boyu geliştiler. Sonra M.Ö. 2600 yılında altı iblisin gücünü taşıyan Sabbac tacını yaparak diktatörlüğünü ölümsüz kılmak isteyen kara büyü meraklısı bir kral oturdu tahta’’ anlatısıyla açılışını yapan ‘Black Adam’ bu noktadaki son örnek olarak karşımızda.

Kötücül hırsları uğruna kendi halkını köleleştiren krala karşı özgürlük kıvılcımını yakan bir çocuğun şevkini dizginlemeye çalışıp ‘Mezarlıklar özgürlük isteyen kahramanlarla dolu’ diyen babanın esaret tablosundan dünyanın sihirli muhafızlarının dengeyi sağlamak için yarattıkları ‘Shazam’a uzanan film, devamını Kahndaq’ın günümüzdeki haline geçiş yaparak getirmekte. Yönetici hırslarının ve bu uğurda insanlarını köleleştirmenin 5 bin yıl sonrasında dahi değişmediğini göstererek içeriğini geliştiren yapımda aslolan, ilk etaptan hissettirilen ‘kahraman-kurtarıcı ikilemi’.

 

Şöyle ki; Bir daha insan eline geçmesin diye gizlenen Sabbac’ın kötülüğü uyandıran tacının peşinde olan paralı askerlerin kontrolündeki ülke halkı baskı altında yaşarken bu sömürüyü kırmak isteyen Adrianna’nın tacı bulma macerasının vardığı noktada diriltilen Teth Adam nam-ı diğer Shazam’ın tacı ele geçirip dünyaya yayılmak isteyen kötülüğü durdurma mücadelesinin karşısına çıkartılan güç, Adalet Topluluğu’nun süper kahramanları olmakta.

 

Peki... Daha fazla masum insan ölmesin diye devreye girip Teth Adam’la savaşan Adalaet Topluluğu bu süreçte gerçek kötülere karşı ne yapmakta?

‘Hiç’ diyebiliriz. Çünkü endüstrnin süper kahramanlardan beslendiği söylemiyle mesajını veren ‘Black Adam’, küresel dengeyi korumayı vazife edinen ancak emperyalist güçler doğal zenginlikleri olan ülkeleri sömürürken ortada görünme ihtiyacı hissetmeyen Adalet Topluluğu, gücünü tanrılardan alan Teth Adam’a ‘Shazam’ dedirtme peşinde!

 

Öte yandan kahraman-kurtarıcı ikileminde asıl dikkate alınması gereken unsur,
‘halkın tercihi’! Bu noktada gösterişli biçimde kahramanlık sergileyip insanların zarar görmesini engellerken ülkenin tarihi eserlerini ve çevreyi hayli yıkıma uğratan Adalet Topluluğu’na karşı halkın ‘Savaşçı’dan yana olması hayli manidar. Zira halk, ‘27 yıldır ülke emperyalistlerin çıkarını kollayan ordu işgali altındayken uluslararası dengeyi korumayı görev edinen bu süper kahramanlar neredeydi’ sorgusunu yapmakta... Ki filmin bu mesajcı yönünün gerçek hayatta sayısız örnekle karşılık bulduğu aşikar!

 

Öfke ve intikam duygusunun kurtarıcılıktan ziyade yıkım getirici olduğu mesajını da veren
‘Black Adam’da bir diğer ikilem, ‘Kötüler de yargılanmayı hak eder mi’ sorusuyla yüzünü göstermekte. Bir kurtarıcının ortaya çıkıp emperyalistlerle işbirliğindeki diktatörlere başkaldırı kıvılcımını yakmasından sonra devreye giren süper kahramanlara göre kötüler de yargılanmayı hak ederler. Ancak kendisini kurtarıcı olarak görmemekle birlikte halkın gözünde kurtarıcı olan ‘Black Adam’ın olaya bakışı tam zıddı... Tabii ‘Modern dünyada esirlerimize zarar vermemeyi öğrendim’ şakasını saymazsak!  

‘Güçlü kralın diktacı yönetimi, özgürlükten daha iyi mi yapar ülkeyi’ sorgusuyla toplumların hangi yönetim biçiminde daha refaha ulaşacağının sorgusunu ‘Shazam’ ile ‘Sabbac’ı karşı karşıya getirerek yapan filmdeki en önemli mesaja gelince... Ülkelerin ve halkların geleceğinin gençlerin cesaretine bağlı olduğu gerçeği! Gelecek, gençlere emanet nihayetinde.

 

SONUÇTA;
 ‘Düşüncelerini, değiştiremeyeceğin şeylere değil değiştirebileceklerine harca’ mesajıyla gerçek hayata dokunmayı sürdüren... ‘Kahramanlar insan öldürmez’ diyen Adalet Topluluğu’nun karşısına duvardaki tüm süper kahramanların üstünü çizen ‘Black Adam’ı koyan film, kahramanların da görünenin ötesinde insan ölümlerine ve yıkımlara sebep olabileceğini hatırlatarak, ‘Kahraman değil kurtarıcı gerek’ demekte.

Hal böyleyken yeni bir karakter yaratırken kurtarıcı yenilikçiliğini öne çıkartan ve süper kahramanları arka planda bırakan filmin, kötülere engel olmak için geleceği değiştirme vakti varken bunu yapmak gerektiğini de söyleyip, üstüne oturanın karakterini bozan tahtların-taçların yok edilmesi mesajıyla noktayı koyan ‘özgürlük’ odaklı bir yapım olduğunu da belirtelim.

 

Özgürlükler azaldıkça dünyada adaleti sağlama görevini üstlenirken özünde sömürüye çanak tutan emperyalistlerin yarattığı kahramanların çoğaldığını... Toplumların gerçek özgürlüğe ulaşmak için onları cesaretlendirecek ve birleştirecek kurtarıcılara ihtiyaçları olduğunun altını çizen
‘Black Adam’a yönelik son söz, ‘Evrim’ teorisinde Charles Darwin'in bir numaralı rakibi sayılan filozof-sosyolog Herbert Spencer’dan gelsin...

‘Kahramanlara tapınma, insan özgürlüğüne en az saygı duyulan yerlerde doruklara çıkar’!

Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal