Beyazperdede yeterince genç yüzün olduğunu düşünen Hollywood, sırtından hayli ekmek yediği eski dostlarını da unutmayıp birer ikişer projelerde yer veriyor. Amaç; hem bol efektlerle bilgisayar oyununa dönüşmeye başlayan ve piyasa işi haline gelen yapımların yarattığı bıkkınlığa karşı, Avrupa sinemasının filmlerinde ağır basan, insani yönü kullanan Hollywood filmleri üretmek, hem de yılların yıpratamadığı ünlüleri onore edip son damlasına kadar faydalanmak. Yani eski malzemeleri değerlendirmekle yaratılan ‘Yaşlılık filmleri’ pastasını, duygulara hitap eden bir seçenek olarak sunup pay kapmak!
‘Geçit Yok/The Last Stand’ filmiyle Arnold Schwarzenegger’i yeniden başrole taşıyan sinemacılar, seyirciye değişik tat sunan bu pastayı şimdi de ‘Eski Dostlar/Stand Up Guys’ filmiyle, üçü bir yerde hale getiriyor.
‘İki kere ölürüz. Biri son nefesimizi verdiğimizde. Diğeriyse adımızı söyleyen, bizimle hatırası olan son kişi öldüğünde’ diyerek kendilerini anımsatacak bir iş ortaya koyarak bir anlamda ölüme meydan okuyan ‘Eski Dostlar’, aynı zamanda yaşamlarına tanık olanların hayattan bir bir eksildiğini görüp ölüme daha çok yaklaştıklarını anlayan eski kurtlara da ‘Biz henüz ölmedik’ deme fırsatı yaratan bir yapım. Bana göre, klasiklerden vazgeçmeyenlerin zevkine hitap eden bir pasta niteliğinde olan filmin üç karakteri de ayrı güzellikte.
Her katında ayrı bir lezzet olan pastanın tabanı, sert oyunculuğunu soğukkanlı esprilerle süslemeyi beceren ve bana göre bitter çikolatanın hazzını veren Al Pacino…
Val isimli bir şartlı tahliye mahkûmunu canlandıran Pacino, filmdeki rolüyle mükemmel bir uyum içinde. Öyle ki, sadece 28 yıllık bir intikamdan dolayı sonunun geldiğini bilmenin yarattığı duygu karmaşasını canlandırması değil, kazara sebep olduğu bir ölümün diyetini her an ensesinde hissederek yaşamanın yorgunluğunu görsel olarak yansıtması da hayli başarılı.
Pastanın ara katı, methodist yetiştirilme tarzını duruşuna ve oyunculuğuna aktarıp duygularının anlaşılmasına imkân vermeyen bir ifade sergileyen Christopher Walken… Güneşin doğuş resimlerini tuvaline yansıtmayı yaşam biçimine dönüştürürken, tek dostu ile tek torunu arasında tercih yapma durumunda kalan Doc karakterini canlandıran Walken; soğuk ve donuk oyunculuktan nasıl yumuşak duygular yayılabileceğini ispatlayan, ekşimsi tadına rağmen bitter çikolatayla çok güzel bir ikili oluşturan vişne gibi…
Son kat ise olaya çeşni ve kıtır aksiyon katmak için dâhil edilen Alan Arkin… Otomobil kullanma ustası olarak çeteye hizmet veren ancak kocadığında, hemşire kızı tarafından huzurevine bırakılan Hirsch karakterini canlandıran Arkin, ölümden önce son kurşunlarını kullanıp zafer kazanan asker modunda… Bitterin acılığını ve vişnenin ekşiliğini yumuşatıp tatlandıran Arkin, tıpkı pastaya katılan krokan gibi! Evliliği boyunca tek eşli yaşayan Hirsch karakterinin Mustang’i ve iki hatunu uçuran performansı sayesinde gevrekleşen ve tamamlanan lezzet, ‘Eski Dostlar’ı da keyifle yenen komple bir pastaya dönüştürüyor.
Her biri kendi alanında yetenekli olan üç dostun bir günlük sürece yerleştirilen öyküsü, karakterlerin sağlamlığı ve içlerinin doluluğuyla güç kazanıyor. Performanslarını eski stilde sergileyen aktörlerden azami derecede faydalanmayı hedefleyen senaryo, içeriğini de o yönde ve akıllıca yaratmış. Emekli olan annenin yerine geçen kızı tarafından işletilen genelevin esprili sevimliliği, eski slow müziklere duyulan özlemle yapılan bir dans şovun yarattığı mutluluk, bakımevlerine konan ebeveynlerin kurtuluş bekleyişindeki hüzün… Ve yeni nesil tarafından algılanmakta zorluk çekilen ‘Mağdur bayanı koruma’ hassasiyeti. Bunların tümü, doping hapıyla erkekleşme denemesinin yaratabileceği sakıncaların ve yaşlılıktaki erkeklik hallerinin neşeli bir dille sergilendiği ‘Eski Dostlar’da, geçmişten günümüze uzanan değerler olarak, mevcut.
Arkadaşlığın ve vefanın ağır bastığı ‘Eski Dostlar’ın yaşlılık seremonisinde öne çıkan, değişen dünya düzenine, gelişen teknolojiye ve yaşam zaruretleriyle kopuklaşan aile bağlarına rağmen, alışkanlıklar ve özveriyle beslenen gerçek dostluğun asla bozulmayacağı! İnsana, yaşlılığı, ölümü ve dostluk dayanışmasını hissettiren bu film bana göre yenmeyi hak eden leziz bir pasta. Afiyet olsun…
 
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal